OKÇULUK TARİHİ

OKÇULUK TARİHİ

Osmanlı Türklerinde okçuluk eski Türklerdeki okçuluk anlayış ve uygulayışının bir uzantısıdır. Ancak Osmanlı Türklerinde okçuluk daha büyük önem kazanmış amaç ve uygulayışa yenilik ve genişlik kazandırmıştır.

Eski Türklerde olduğu gibi Osmanlılarda da okçuluk ordunun etkinliğini ortaya koyan bir araçtı. Bu nedenle bu aracı en iyi biçimde kullanabilmek için eğitim ön planda tutulmuştur. Eğitim doğal olarak yarışmayı da bünyesinde barındırıyordu. Okçuların birbirlerinden üstün olduklarını gösterme amaçları onları günümüzün insanını şaşkınlık içerisinde bırakan başarılara itmiştir.

İncelenen Türk oklarının ortaları kalın baş ve sonlara doğru incelen çok düz esnek ve kozalaklı ağaçlardan yapıldığı saptanmıştır. Batılı araştırmacıların yaptıkları saptamalara göre ‘Türklerde okun uzunluğu öncelikle oku atacak kişinin boyuna ve yayın niteliklerine bağlı’ idi.

Evliya Çelebi Seyahatnamesine göre yaycıların piri ilk halife Ebubekir’in oğlu Mehmet kabul edilir.

Ok yapımcıları Istanbul’daki 200 dükkanda 300 kişi idiler. Ok yapımcılarının piri olarak KavvasoğluÖmerinoğluEbumuhammed gösterilir. Okçuların piri olarak bazı kaynaklarda II. Halife Hz. Ömer’în adı da geçmektedir.

Türklere Anadolu’nun kapılarını açmış olan Osmanoğulları ok ve okçuluğa çok büyük önem ve değer verdiler. Orhan Bey Bursa’da yaptırdığı ‘Atıcılar Alanı’ ile bu konuda ilk girişimi yapan hükümdar oldu. Yıldırım Beyazıt da Gelibolu’daki Okmeydanını yaptırdı. Daha sonraki dönemlerde ülkedeki önemli ok meydanlarının sayısı 34’ü buldu. Bu arada şunu da belirtmek gerekir; Geçici hatta devamlı ok atılan her yere ‘Okmeydanı’ denilmemiştir. Düzenlenen alanların bu adı alabilmesi için sınırları taşlarla çevrili gerekli tesisleri olan usta kemankeşlerin menzil taşlarının yer aldığı yönetici ve eğitici kadroları bulunması zorunluydu.

Bölgelerdeki okçuluk çalışmasının topluca yapılması amacıyla okçuluk tekkeleri kurulmuştur. Bu kuruluşlara ‘Kemankeş Tekkesi Tirendazlar Zaviyesi ve Atıcılar Dergahı’ gibi adlar verilmiştir. Okçular tekkesi günümüzün değerlendirilişi ile bir kulüp idi. Bu tekkenin başında bulunan kişiye ‘Şeyh’ denirdi. Bu kişi devlet tarafından görevlendirilmiş bir kulüp Başkanı durumundaydı. Şeyh’e aynı zamanda ‘Bin yüzcü Şeyh’ adı da verilirdi. Şeyhler usta kemankeşlerin en olgun ve en akıllılarından seçilirdi.

Kemankeşler usta atıcılar tarafından hazırlanan program doğrultusunda çalışmalarını sürdürürlerdi. Usta atıcılar arasında ‘İdmanı bir Gün bırakanı kemankeşlik on gün bırakır’ denilirdi.

Okçular tekkelerinin her birinde bir sicil defteri tutulur kemankeşler ve sağladıkları dereceler Günü gününe bu deftere yazılırdı. Bu defterde yer alabilmek için en az 900 gez (594 m.) uzaklığa ok atabilmek şarttı. Bu barajı aşan okçu günümüzde lisans olarak kabul edilen ‘ Kabza’ alma onuruna erişirdi. Okçular kanunnamesinde en çok özen gösterilen konulardan biri bu kanunname ile biçimlendirilmişti.

Okçular tekkesinin bünyesinde disiplin dışı hareketlerde bulunan kemankeşleri yargılayan ve cezalandıran bir Divan ile bu meydanın güvenliğini sağlayan bir güvenlik
örgütü bulunurdu. Kemankeş Mustafa Kavisname adlı yapıtında ok atışlarıyla ilgili çalışmaları yöneten ve günümüzde antrenör denilen kişilere duyulan sınırsız saygıyı şu cümle ile nakleder: ‘Üstadsız bir nesne kemal ile idrak olunmak muhaldir.’

Kemankeşlikle ilgili tüm çalışmalar da bir programa bağlanmıştır. Hatta büyük yarışlardan önce kemankeşlerin hazırlanması için birkaç hafta önce kampa alındıkları ve bu kamplarda gıda çalışma ve dinlenme yanı sıra uykularına da özen gösterildiği uyku sırasında sol kolları ve kalp üzerine yatmalarını önlemek için nöbette bekleyen kişilerin görevlendirildiği kaydedilmektedir.

Okçulara ‘Tirendaz Tirzen Kemankeş KavvasTirkeş’ denilirdi. Kemankeşler her gün ‘Alalade idman’ yaparlardı. Önemli yarışmalardan önce ‘Muhkem İdman’ ağır ve zorlu çalışma dönemine girerlerdi. Okçuluk yapmak isteyen kişiler önce tekke şeyhinden izin alırlar ve namaz kılarak çalışmalara başlarlardı. ‘Şakirt’ denilen acemi okçular önce tekkede yapılan ilk bölüm çalışmalarına katılırlardı. Bu acemi okçulara önce yayla idman yaptırılırdı. Bu idmanda ustasından ‘Kepaze kabzası’ nın nasıl tutulacağını öğrenen okçu adayı bu çalışmada vücüdun kepaze ile uyum kazanmasını sağlardı.İlk dönemlerde 66 kez kepaze çekilirdi. Bu çalışma ustaların yönetiminde Günde bine kadar çıkarılabilirdi. Bu arada ‘ Şakirt’ler her sabah on kezden başlayarak her defasında arttırmak üzere avuçlarını bir mermere vurulardı. Okçuluk hem kuvvet hem de yetenek gerektiren bir beden sporu olduğu için uzun bir hazırlık dönemini zorunlu kılardı. Bu çalışmalar toplam dört ya da beş Ay sürerdi.

Okçulukta meydan çalışmaları uzun süreli olurdu. Ustasının yönetiminde gerekli düzeye erişen okçu ‘Kemankeş’ sıfatını kazanabilmek için en az 900 geze ok atabilmesi zorunluydu. Bu gelişimi gerçekleştiren okçu ‘Kabza’ yani izin alabilmek için tekke şeyhinin bazı durumlarda da padişahın onayını alması gerekirdi.